Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM

KÂİNAT YARATILMIŞ MI ?

     * Tarihin ilk devirlerinden beri, hak din mensuplarıyla dinsizler arasındaki mücadele süregelmiş ve bu mücadele esas itibarıyla Allah'ın (c.c.) varlığı konu sunda cereyan etmiştir. Peygamberler ve onlara tâbi olanlar, bu âlemin bir yaratıcısı bulunduğunu, yerde ve gökte gördüğümüz eşsiz san'atın ancak bir san'atkârın eseri olabileceğini ifade ederken, hidâyetten yoksun bazı kimseler de kâinatın ezelden beri var olup bir yaratıcısının bulunmadığını ileri sürmüşlerdir.
     Konu felsefî olarak ele alındığında, varlığın iki başlık altında incelendiği görülür: Kadîm ve hâdis varlıklar: ...Kadim varlık, varlığının başlangıcı olmayan, yahut kendisinden evvel yokluk bulunmayan varlık demektir. Hâdis ise, evvelce yok iken sonradan meydana gelmiştir, onu "halk ve icad eden" başka bir varlık bulunması gerekir.
     Bu iki mefhumun ışığında, meselenin çözümü aşağıdaki sorunun cevabına kalmıştır: Bu âlem kadîm midir, yoksa hâdis mi? Yani şu varlıkları teşkil eden atomların belli bir yaşı var mıdır, yoksa bunlar varlıklarını sonsuzdan beri sürdürüp duruyorlar mı?
   Yaratıcıyı inkâr eden grup, elbette ki âlemin ezeli olduğunu iddia etmiştir. Böyle olunca da, bu kâinatın bir mucide ihtiyacı olmamaktadır. Gönülleri vahyin ışığıyla aydınlanmış olan mü'minler ise, hangi ümmet içinde olurlarsa olsunlar, âlemin sonradan var olduğuna, kıdemin yâni öncesizliğin ise ancak Allahu Teâlâ'nın zât ve sıfatlarına mahsus olduğuna inanmış ve bu inançlarını çeşitli delillerle müdafaa etmişlerdir.
   İtikadî hükümlerin doğruluğunu ispatta akli delillere başvuran İslam kelâmcıları, kâinatın ezelî ve ebedî olduğunu sanan felsefecilere çok çeşitli cevaplar vermişlerdir. Bunlar arasında "hudûs delili" çok dikkate şayandır.
   "Âlemde, her şeyin yok olmaya doğru gittiğini görmekteyiz(Bu husus, fizikte termodinamiğin ikinci kanunu olarak formüle edilmiştir). Bu ihtiyarlama, yıpranma ve çürüme, kâinatın belli bir zaman önce yaratıldığını gösterir. Eğer bir eşya ezelden beri var olsaydı, geçen sonsuz zaman içinde eriye eriye yok olur. bugün mevcut olmazdı."    
   Bu tartışmalar felsefî plânda devam ederken, müspet ilim adım adım ilerliyordu. Nihayet bu yüzyılın ilk çeyreğine gelindi. Fizik gelişmiş, ortaçağın dar kalıplarından kurtulmuştu. Kimyada atomun yapısı üzerinde büyük ilerlemeler kaydedilmişti. Radyoaktif elementlerin tanınmasıyla, görüş ufukları birden genişleyiverdi. Çünkü bunlar yardımıyla cisimlerin yaşı hesaplanabiliyordu. Derken sıra dünyanın yaşını hesaplamaya geldi ve üçbuçuk milyar yıl olarak bulundu. Bütün bunlardan sonra yukarıdaki felsefî tartışmaları sonuca bağlayacak en önemli soru ortaya atıldı:    
   "Kâinatın yapı taşı olan maddeyi teşkil eden atomlar kaç yaşındadır?"
   "Kâinatın Yaratılışı" isimli kitabında George Gamow (The Creation of the Universe by George Gamow) bu hususta şöyle diyor: 
   "Bundan sadece yarım asır önce, bu soru hiç de mantıklı bulunmazdı. Fakat, radyoaktif elementlerin tanınmasından sonra durum oldukça değişmiş, bir zamanlar mevcut olan bazı radyoaktif elementlerin, radyasyon vere vere bugün mevcutlarının tükenmiş olduğu ortaya çıkmıştır."    
   Görülüyor ki, İslâm kelâmcılarının yüzyıllar önce ileri sürdükleri "hudûs delili" son derece mantıkîdir. Âlem zevâle doğru gitmektedir. Nitekim bazı radyoaktif maddelerin mevcutları tükenmiş, eldekiler de hızla erimektedir. Radyoaktif maddelerin bozulma eğrilerini gösteren şekle bakıldığında, iki husus göze çarpmaktadır:
   1. Bütün eğriler ordinat eksenini kesmektedir. Hepsi için bir sıfır zamanı, yâni bir başlangıç vardır. 
   2. Bütün eğriler, giderek apsis eksenine yaklaşmaktadır. Yâni tükenip son bulmaları kaçınılmazdır.
   Peki, atomların yaşı nasıl hesaplanmaktadır? 
   Aynı kitaptan devam edelim: 
   "Çeşitli radyoaktif elementlerin gözlenen rölâtif miktarları, teşekkül zamanları hakkında bize ipucu verebilmektedir. Uranyumun en tanınmış izotopu U 238'in yarıya düşme periyodunun 4,5 milyar yıl olduğu bilindiğine göre bu atomun yaratılış tarihinin birkaç milyar yıldan daha öncesini göstermediği ortaya çıkmaktadır. Uranyumun parçalanabilen izotopu U 235 ise, bugün esas izotopun %0,7 sini teşkil etmekle pek nadir bulunan elementler sırasındadır. Bu da U 235'in sadece 0,9 milyar yıl olan yarıya düşme müddetinin U 238'e göre çok kısa olmasından ileri gelmektedir. Bu durumda her iki izotopun başlangıçta aynı miktarda yaratıldığı farzolunursa, U 235'in bugünkü miktarına inebilmesi için 6 milyar yıl geçmiş olmalıdır. Benzer şekilde, radyoaktif potasyumda olduğu gibi, diğer birkaç radyoaktif elementte de, stabil olmayan izotopların, diğer izotoplara göre çok az miktarlarda olduğu görülmüştür. Bura dan da, bu izotopların birkaç milyar yıllık bir zaman boyunca yavaş bozulmayla, oldukça azalmış olduğu neticesi çıkmaktadır."    
     Bütün bu delillerden sonra, akla gelebilecek bir soru vardır: Radyoaktif olmayan elementler için de aynı düşünceler geçerli midir?    
    Bu soruya hem felsefî hem ilmî mânâda cevap vermek mümkündür. Felsefi olarak denebilir ki, bir parçası hâdis olan varlığın tamamı hâdistir. Çünkü hudûs (sonradan olma) ile kıdem (öncesizlik) bir varlıkta birleşemez. İlmî cevap ise, söz konusu kitapta şöyle yer almaktadır: "Tabiatta, atomik pillerde sun'î olarak da yapılabilen ve bir milyar yılın küçük bir kesri kadar yarıya düşme periyoduna sahip radyoaktif olmayan elementlere de rastlanmaktadır. Bu da gösteriyor ki, tabiattaki bütün atom türleri, birkaç milyar seneden daha eski bir maziye sahip değildir. Netice olarak radyoaktif ve bunun yanında diğer bütün stabil atomlar ezelî olmayıp, kâinatta birkaç milyar sene evvel mevcut olan, mahiyetini bilmediğimiz bazı şartlar altında YARATILMIŞLARDIR diyebilmemiz için elimizde çok kuvvetli deliller mevcuttur."  Evet, müspet ilim, İslâm kelâmcılarının spekülatif olarak vardıkları sonuca, tecrübî olarak ulaşmış bulunmaktadır. Kâinatı teşkil eden atomlar ezelî değildir. Varlıklarının bir başlangıcı vardır. Dolayısıyla mutlaka bir yaratıcı san'at kâra muhtaçtır. Bir tükenişe doğru gittiklerinden, ebedî de olamazlar.
   Müspet ilmin emekleye emekleye 20. yüzyılda ulaşabildiği gerçeklere, insanoğlunu asırlar ve çağlar öncesinden irşad ve hidâyet edip ulaştıran Allah (c.c.), her türlü noksan sıfattan münezzehtir.    
   KÂİNATI TEŞKİL EDEN ATOMLAR EZELİ DEĞİLDİR. VARLIKLARININ BİR BAŞLANGICI VARDIR. DOLAYISIYLA MUTLAKA BİR YARATICI SAN'ATKÂRA MUHTAÇTIR. BİR TÜKENİŞE DOĞRU GİTTİKLERİNDEN, EBEDÎ DE OLAMAZLAR.
   KADÎM VARLIK, VARLIĞININ BAŞLANGICI OLMAYAN, YAHUT KENDİSİNDEN EVVEL YOKLUK BULUNMAYAN VARLIK DEMEKTİR.    
   HÂDİS İSE, EVVELCE YOK İKEN SONRADAN MEYDANA GELMİŞTİR, ONU HALK ve İCAD EDEN BAŞKA BİR VARLIK BULUNMASI GEREKİR.    
  
  
   
   *** *** *** *** *** *** ***
   ** MEHAZ :   Zafer İlim Araştırma Dergisi , Gerçeğe Doğru - 3
  
    ** **
    ** **

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR