Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM

MÜSLÜMANLAR UYANIK OLMALIDIR

    * Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) asr-ı saadetinden zamanımıza kadar sürüklene gelen din düşmanları) her asırda zamanın havasına göre çeşitli renk ve şekillere bürünmüş ve son zamanlarda «nice zındık var, velî görünür» sözü uyarınca, sûret-i haktan görünerek ve sözde ilme dayanarak bilhassa müslüman halkı şübheye düşürmek için sinsice harekete geçmişlerdir. Kâh ictihad bahanesiyle ulemâya, kâh tasavvuf dolayısıyla âlimlere dil uzattıklarını sık sık görmekteyiz. Bu bozguncu propagandalar cümlesinden olarak tasavvufu, bâtıl felsefelerin islâm dinine karışmasıyla ortaya çıkan bir bid’at ve sapıklık şeklinde tarif etmektedirler....
     Hatta bunlar Kur'an-ı Kerim'i de kendi hevâ ve heveslerine göre -zâhirinden tahvilederek- saptırıcı te'viller ile, nasların ibtali cihetine gitmişler ve bu hususta bâtınıye denilen zındıklar ile birleşmişlerdir. İşte bunun gibi, sûreten dindârâne, siyreten fesat saçıcı itirazlar ile bir taraftan müslümanların yüksek tabakasını müteessir ederken, öte yandan kültürsüz halkı da şaşkınlık, şübhe ve tereddüt içinde bırakmış ve fitne yoluna girmelerine sebeb olmuşlardır. Din düşmanları arasında öyle sapkınlık yolunun dâvetcileri vardır ki, her asarda bunlara rastlanmıştır (    ).
    Zahiri mâmûr görünen, fakat hakikatta bâtını harab olan nice «saygı değer» kişi «nefs-i emmâre» bataklıklarında çırpınmaktadır. Bütün kötülük ve hatalarına rağmen kendisini dev aynasında gören birtakım kimseler vardır. İşte bunlar eser-i nefs-i emmâredirler. Cehillerine şaşılır ki, kendilerini yüce makamlarda sanırlar(   ).
    Hazreti Osman Zinnûreyn radıyallahü anh zamanında zuhur eden İbn Sebe adlı yahudi dönmesinden bugüne kadar gelen sinsi islâm düşmanları, isfâmiyyeti içten yıkmak için faaliyet göstermektedirler. Sık sık baş vurdukları taktiklerinden bir de, bozuk kitablar çıkarmak veya Ehl-i sünnet âlimlerinin kitablarını tahrif etmek.
    Bugünün bâtînıyye'si durumunda olan formasyonlar ve dinsizler de aynı siyâseti tâkib etmektedirler. Bunlar, islâmiyeti dıştan yıkamıyacaklarını bildiklerinden, içten yıkma ve bozma manevralarına girişmektedirler (   ).
    * Zamanımızda da gerek yahudi, gerek hristiyan bütün şer güçleri İslâm'ı ortadan kaldırmak, müslümanları bölüp parçalayarak sömürmek için durup dinlenmeden çalışmakta, plan ve programlar yapmaktadırlar. Bütün bunlara karşı müslümanlar da uyanık olmalı, müslümanı ağlatan ve düşmanı güldüren fitnelerden, sakim davranışlardan, tefrikalardan sakınmalıdırlar.
     Böyle fitne ve tefrikaların şuyû bulduğu zamanlarda, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiyesine uyarak cemaate iltizam etmeli, ehl-i sünnet ve’l cemaat üzere sabit kadem olmalıdırlar. Müslümanlar arasında meydana gelen bu çok çeşitli siyasî, itikadî ihtilaf ve tefrikalar mevzûmuz olan hadis-i şerifin Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in bir mucizesi olduğunun delilidir. Hadis-i şerifte daha önceki ümmetlerin çeşitli fırkalara ayrılıp bu fırkalardan sadece bir fırkasının kurtulduğu gibi, 73 fırkaya ayrılacak olan ümmet-i Muhammed'in de 72 fırkasının dalâlette, sadece bir fırkasının hidayet üzere olup kurtulacağı haber verilmektedir. Hadis-i şerifte geçen 73 fırka, fırkaların esastaki benzerlikleri nazar-ı itibara alınarak aynen vâkî olabileceği gibi, 73 rakamı çokluktan kinaye olduğu için bu fırkaların daha çok olabileceği de mümkündür. Fakat fırka-yı nâciye tektir ve o da cemaat üzere olan fırkadır.
    * Müslümanlar uyanık olmalıdır, Maddi veya manevi kazancın ve zararın nereden gelebileceğini iyi düşünmelidir; ferasetli olmalıdır, şuurlu olmalıdır, ilim sahibi olmalıdır, Aklını kullanabilmelidir.
    * Allahü tealâ (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor. Onlara: "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!" denildiği zaman: "Biz ancak düzelticileriz" derler. Ha! Doğrusu bunlar ortalığı karıştıranlardır. Fakat şuurları olmadığından farkında değillerdir. Bakara suresi 11. ve 12. ayetler Elmalılı bu ayetleri şöyle tefsir ediyor. Bunlara: "Şu yeryüzünde fesatçılık yapmayın, fesat çıkarmayın, ortalığı ifsat etmeyin." diye uyarı ve kötülükten yasaklama yapıldığı zaman "hayır biz fesatçı değil, ıslah edici adamlarız, fesat değil, yalnız ıslah ve ıslahat yapan kimseleriz" demektedirler, böyle demişlerdir ve böyle derler. Bilhassa Ebu's-Suûd'un da açıkladığı üzere, bunu derken yaptıkları fesatçılıkları, inkâr ile örtmek isterler. Bundan asıl maksatları ise yaptıkları şeylerin fesatçılık değil, bizzat ıslah olduğunu iddia etmektir. Çünkü bunlar hak ve gerçeği seçemediklerinden ve seçmek istemediklerinden, bozmayı düzeltmek sanırlar. Yeryüzünün bozulması, Allah'ın kullarının durumlarını bozan, gerek geçimleri ve gerek ahiretleriyle ilişkili işlerini çığırından, hedefinden çıkaran fitneler, harplerdir. Bozgunculuk da bunları ve bunlara sevk edici olan şeyleri ortaya çıkarmaktır. Münafıklar da böyle yapıyorlardı. Müminlerin içine karışıyorlar, sırlarını kâfirlere açıklıyor ve onları iman ehli aleyhine teşvik ediyorlardı. İnsanları tutuşturmak, müminleri bozmak, zarar vermek için fırsatlar icat etmek ve fırsatlardan istifade etmek gibi kötülükler yapıyorlardı. Müminler de bunları uyanıklıklarıyla gözden kaçırmıyorlar, gaflet etmiyorlar ve kötülüklerden vazgeçirme hususunda dinî görevlerini yapıyorlar ve münasip şekilde nasihat ve uyarmalarda bulunuyorlardı. Fakat münafıklar ne öğüt dinlerler, ne de dinlemek isterler. Bunlara karşı "biz ancak ıslah edicileriz" derlerdi. Müminler, bunların yalan yanlış ıslahçılık davasına inansınlar mı? İşte Cenabı Hak bu noktayı şu tembih ile açıklığa kavuşturuyor: Ey iman ehli! Sakın aldanmayınız, uyanık durunuz, bunlar fesatçılar güruhunun kendisidirler, fesatçılar güruhu dedikleri ancak bu kısım kimselerdir. Bu muhakkak, fakat bunlar böyle olduklarını hissetmezler, buna da bilinçleri olmaz. Bunların bugün şuurları olmadığı gibi yarın da yoktur. Dedik ya kalp hastalığı, şüphe hastalığı onlara her şeyi ters gösterir.
    Tefsirden de anlaşıldığı gibi iman ehli, yapıyorum zannederken yıkan, düzeltiyorum diye düşünürken bozan, doğruyla yanlışı birbirinden ayıramayan insanlara karşı uyanık olmalıdır. Bu insanlar biz doğru yoldayız, biz yanlış yolda olanlarla mücadele ediyoruz diyeceklerdir. Bir Müslüman’a düşen aldanmamak, olayların arka planını da görebilmektir.
     * Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Müslüman, bir delikten İki defa ısırılmaz." buyurarak uyanık, İhtiyatlı olan mü'minlere lâyık olan hâl ve hareketin nasıl olması gerektiğini göstermektedir.
    Bir mü'min gafletle bir hatâya düşebilir, bir defa atanabilir. Fakat âkıbetini görünce uyanır, artık tekrar bu hatâya düşmez. Bir hayvanın deliğine elini sokup zehirlenen kimse artık o deliğe bir daha elini uzatır mı?
    Ahlâksız kimselerin kötü telkinâtı ise bu maddî zehirden kat kat daha tehlikelidir. Çünkü bu, manevî hayatı, ebedî selâmet ve saâdeti mahveder.
    Malûmdur ki öteden beri Müslümanları yanlış bir yola sevk etmek için binlerce hîleler ile hareket eden birçok kimseler bulunmuştur. Bunlar birtakım zararlı şeyleri yaldızlı bir sûrette göstermeye çalışmış, Müslümanların ahlâkını bozmağa gayret etmişlerdir.
     Fakat her aklı başında, güzel düşünceli, dînine bağlı Müslüman'a lâzım olan ise bu gibi iğfâlâta kapılmamaktır. Şâyet bir kere aldanmış ise hemen ayılıp tevbe ve istiğfâr etmeli, dostunu ve düşmanını tanımalıdır.
  
  
   ****  **** **** ****  **** **** ****  **** ****
         MEHAZLAR :
    **  Kırk Hadis -- Zeki SOYAK
   **  www.diyalogbelgeseli.tr.gg/
   **  Fazilet Takvimi .
   **
  
    ****
    ****

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR