Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM

** PEYGAMBER EFENDİMİZİN AY MUCİZESİ

    ** (İnşikaku'l-Kamer) Yarılmak, parçalanmak ve bölünmek anlamına gelen "inşikak" kelimesiyle Ay, hilâl anlamına gelen "Kamer" kelimelerinden meydana gelmiş olup, terkip olarak "Ayın ikiye bölünmesi, parçalanması" demektir.
   İnşikak-i Kamer; Ayın ikiye bölünmesi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in mucizelerinden biridir. Kur'ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerifle sabittir. Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiğine göre hâdiseye bizzat şahit olan Abdullah b. Mes'ud söyle nakleder:
    "Ay, Hz. Peygamber'in zamanında iki parçaya ayrıldı. Bir parçası dağın bir tarafında, diğer parçası dağın diğer tarafında idi. Hz. Peygamber bize şahit olunuz." dedi. (Buhârî, Tefsir, Sûretu'l-Kamer, 1; Müslim, Kıyame, 44). "Kıyamet saat(i) yaklaştı, Ay yarıldı. Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler. " (el-Kamer, 54/12). Sahabenin ileri gelenlerinden Hz. Ali, ibn Mes'ûd, ibn Abbâs, Huzeyfe, Enes, Cübeyr ibn Mut'im, ibn Ömer gibi zatların bildirdiğine göre; Peygamberimiz (s.a.s.) müşriklerin istekleri üzerine Mina'da ay yarılma mucizesi göstermiş ve bu vakayı görenlere "şahit olunuz" deyip onları tanık tutmuştur. Hâdisenin meydana gelişi ayet ve sahih hadisle sabit olup inkârı mümkün değildir. Ebu Nuaym el-İsfahanî'nin ibn Abbâs ve ibn Mes'ud'tan bildirdiklerine göre olay söyle meydana gelmiştir: Müşriklerden Velid b. Mugîre, Ebu Cehl, Âs b. Hisam, Esved b. Abd-i Yagus, Esved b. Muttalib, Zem'a b. Esved, Nadr b. Hâris ve daha bir çokları toplanarak Peygamberimiz'e, "Eğer, sen gerçekten peygambersen, bize yarısı Ebu Kubeys dağı, yarısı da Kuaykian dağı üzerinde görülmek üzere, Ay'ı ikiye ayır." dediler. Peygamberimiz onlara; "Eğer, bunu yaparsam, iman eder misiniz?" dedi. "Evet iman ederiz" dediler. Ay'ın, bedir olduğu, iyice göründüğü on dördüncü gecesiydi. Peygamberimiz, müşriklerin istedikleri şeyin olmasını Yüce Allah'tan diledi. Allah da, o gece ayın yarısını Ebu Kubeys dağı, yarısını da, Kuaykian dağı üzerinde doğdurunca, Peygamberimiz: "Ey Ebu Seleme b. Abdu'l-Esed Erkam b. Ebi'l-Erkam! sahit olunuz! sahit olunuz!" diyerek seslendi. ibn Mes'ud'a göre, Kureyş müşrikleri bu mucizeyi görünce (peygamberimizi kastederek) "Bu da Ebu Kebse'nin oğlunun bir sihridir." dediler. içlerinden Ebu Cehil ise "Gelecek yolcularınızı gözetin. Muhammed, sizi büyülemeğe güç yetirse bile bütün halkı, bütün yeryüzünü de büyüleyebilecek değil ya! Onlara bir sorun bakalım. Onlar da sizin gördüğünüz şeyi görmüşler mi?" dedi. Gelenlerden sordular. Müşrikler bu mucizeyi inanmak için değil, İslâm davasına engel olabilecek bir şey gözüyle baktıkları için, hâdiseyi gördükleri halde inanmadılar, "Süregelen bir büyüdür" dediler.
    "İnsikak-i Kamer mucizesi, bütün peygamberlere verilen ayetlerden hiçbiri kendisine kıyas olunamayacak derecede büyüktür. Çünkü bu mucize, gökyüzü cisimleri içinde parlak bir surette göze çarpan bir küre üzerinde izhar buyurulmuştur. Bunun için insan üzerinde tesiri büyüktür ve en açık bir burhandır."
    Kur'ân-ı Kerîm bu hâdiseyi, Kıyametin yaklaştığının büyük alâmeti olarak saymıştır. Tirmizî'nin bir rivayetinde hâdisenin hem meydana geldiği zamanı, hem de yeri ve keyfiyeti tayin edilerek Abdullah ibn Mes'ud demiştir ki: "Biz bir kere Resulullah ile Mina'da idik. Ay iki parçaya bölündü. Bir bölüğü dağın arkasında, öbür bölüğü de berisinde idi. Bunun üzerine Resulullah: şahit olunuz! Kıyamet yaklaştı, yarıldı kamer, buyurdu. Bir başka rivayette, Hira Dağı'nı ayin iki bölüğün arasında gördükleri ziyadesi vardır. (Tirmizî, Tefsir Sureti'l-Kamer, 1, 3, 5; ibn Hanbel, I, 456-465). Konu ile ilgili rivayetler; bu büyük mucizenin şu safhalarını belirtmektedir: Mucize, müşriklerin isteği üzerine, Mekke'de, Peygamberimiz'in hayatında kendi tarafından, bir defa vuku bulduğu ayin ikiye bölündüğü ve parçalarının dağın iki tarafına ayrıldığı görülmüştür. Birbirini destekleyen bu rivayetlerin dışındaki rivayet ve mütalâalar zayıftır. Bu çürük görüşlerden biri de, bu mucizenin Peygamber zamanında meydana gelmediği, bunun Kıyamet alâmetlerinden birisi olarak ileride meydana geleceği iddiasıdır. Nesefi gibi bazı müfessirler Hasan-i Basrî'ye nispet ederek bu iddiayı ileri sürmüşlerdir. Ayette geçen "yarıldı" fiilini geçmiş zaman olarak değil, "yarılacak" seklinde gelecek zaman olarak düşünmüşlerdir. Bu durumda "Ay, Kıyamet günü bölünecek" demek olur. Konu ile ilgili Kamer suresinin ikinci ayeti, yukarda iddia edilen manaya uygun düşmemektedir. Bu iddianın kendilerine nispet edilen Hasan-i Basrî ve Ata ibn Ebi Rebah'in (ki bu iki zat Tabiînden, yani sahabeyi görenlerdendir) bu görüşleri hakkında merhum Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinde söyle diyor: "Bu iki Tabiî imamı, ayette ve hadiste meşhur olan geçmişteki ay'ın yarılmasını inkâr etmiş değil, ayetin işaret ettiği diğer bir manayı tefsir etmişler ve İnşikak-i Kamer mucizesinden, ileride ay'ı büsbütün yarılıp kıyametin kopacağı manasını anlamanın gereğine işaret etmişlerdir.
     İnşikak-i Kamer mucizesinin aklen mümkün olup olmaması konusunda filozoflar ve kelâmcılar arasında münakasalar olmuştur. Eski filozoflara göre, gök ve gök cisimlerinin bölünüp sonra birbirine eklenmeleri mümkün değildir. Bu nedenle Şakk-ı Kamer mucizesi de aklen mümkün değildir. Kelâmcılar da bunlara gereken cevabı vermişlerdir. Güneşin ve küremizin de içinde bulunduğu güneş manzumesinin, kendisinden daha büyük cisimlerden ayrılarak meydana geldiğini kabul eden yeni astronomi nazariyeleri, Ay'ın ikiye ayrılma mucizesini kabul etmeye daha müsaittirler.
     Mucize, muhatabı acze düşüren fevkalâde bir olaydır. Bu münasebetle mucizelerin akla uygun olup olmaması münakasa konusu olamaz. Ay'ın yarılması mucizesini akla kabul ettirebilmek için bir başka görüş ileri atılmıştır: "Ay hakikatte iki parçaya bölünmemiştir; Ama ona bakanların nazarında öyle görülmüştür; ' Bu tezi açıkça müdafaa eden sah Veliyullah Dehlevî'dir. Bu görüsün temeli de Enes b. Mâlik'in, "Mekke müşrikleri Peygamber'den bir ayet göstermesini istediler de Resulullah onlara ay'ı iki parça gösterdi." seklinde rivayet ettiği hadistir. Mekkelilerin ay'ı iki parçaya bölünmüş gördükleri muhakkak olmakla beraber gerçekte ay ikiye bölündü mü, yoksa Mekkelilere öyle mi gösterildi? Bu tür düşünce, mucizenin meydana gelmesini akla uygun göstermek isterken onu müşriklerin iddia ettikleri bir sihir mertebesine indirmek olur. (Tecrid-i Sarih, 1483). Mucizeyi akla uygun göstermeye çalışmak, onu alelâde bir olay durumuna düşürmektir ki bu durumda hâdise, mucize olmaktan çıkar. Ve akıl, tabiat üstü olan olayların mahiyetini idrakten acizdir. Aklı bunu idrake zorlamak, birçok tehlikeler doğurur.
    Beyhakî'nin ibn Mes'ud'dan yaptığı bir rivayette: "Peygamber çıkmazdan (Medine'ye hicretten) evvel Mekke'de iken Kamer'in iki kerre Şakk olduğunu gördüm" diyor. (Ayrica bk. Ahmed b. Hanbel, III, 165). Hâfiz Ebu'l Fadl Irakî bu hadîse dayanarak Kamer'in ayrılmasının iki kerre olduğunu söyler. Hafiz ibn Hacer de bu konuda: "Peygamber'in zamanında inşikakin iki kerre vukuunu kabul eden bir hadis âlimi bilmiyorum." diyor. ibn Kayyim el-Cevziyye de olayın bir kerre meydana geldiğini söylemektedir. İnsikak-i Kamer hadisesi iki değil, birdir. Ancak bu inşikak esnasında Ay şimsek çakar gibi süratle iki kerre ayrılıp kapanmıştır. Ve iki ayrılış esnasında da Ebu Kubeys veya Hira Dağı aradan görünmüştür.
   Yukarda belirtildiği gibi "İnşikaki Kamer" olayı, vukû ayet ve hadisle sabit bir olaydır. Değişik yorumlara gitmeden, bildirildiği şekilde kabul etmek gerekir. Bilindiği gibi mucizelerin meydana gelişindeki ana gaye, Allah'ın izni ile onu meydana getiren Peygamber'in, peygamberlik iddiasının ispatıdır. Mucize, günlük olaylar niteliğinde olsaydı, o tür olayları rastgele herhangi bir insan da meydana getirebilirdi. Bu nedenle mucizeleri illa da akılla bağdaştırmaya çalışmanın manası yoktur.
      *   MEHAZ :  Şâmil İslam Ansiklopedisi. --- Cengiz YAĞCI
    *
    * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
    
    
* EK BİLGİLER :
     *  Günümüzde bir kısım insanımızın batıya olan imanı, Kur'ân'a olan imanının önüne geçiyor. Diyorlar ki; "efendim böyle bir olay olsa idi Batılı uzay bilimcileri bunu görürler ve de kaydederlerdi. "Batının hiçbir tarih kitabında, hiçbir ilmi kitabında, hiçbir uzay kitabında bu olay nakledilmemektedir." Tek gerekçeleri bu. Yani herşeyleri batının kaydına bağlı. Batı yazmışsa doğrudur, yazmamışsa doğru değildir. Kur'ân yazmışsa . ama Batı onaylamışsa doğrudur. Batı onaylamamışsa doğru değildir.
   Tarih boyunca bütün müfessirlerimizin %99'u, bu ayetin böyle anlaşıldığını ifade ediyorlar. Hadisleri de hemen arkasından zikrediyorlar. Batıya olan imanı, Kur'ân'a olan imanlarından fazla olan insanlarımız, hadisler onların bütün düşüncelerini altüst ettiğinden,
hadisleri yani sevgili Peygamberimizi devreden çıkarmaya yöneliyorlar. Sevgili Peygamberimizin hadislerinin, sözlerinin öneminin olmadığını söyleme tarafına gidiyorlar.
Sonra bu ayet şöyle anlaşılır diyorlar; "Ay yarılacak" manası da verilebilir. Nereden anladın? İşte hicri 5. Asır da gelen filan tefsirci böyle de anlamış, peki; sevgili peygamberimizin sözüne inanmıyorsun da son hicri beşinci asırda gelen zatın sözüne niye inanıyorsun? Her taraftan tutarsız bir mantık ve düşünce.
    O Mekke'li müşrikler, Sevgili Peygamberimizin bu ayı yarma muci­zesini gördükleri halde iman etmemişlerdir. Demişler ki, bu bir sihirdir.
     Diyorlar ki; "Eğer ay ikiye yarılsaydı batılılarda görürdü," Niye batılılar diyorsunuz da,
"Doğudaki de görürdü" demiyorsunuz? Yani siz batı insanını insan kabul ediyorsunuz da,
Doğu insanını insan kabul etmiyor musunuz? Çinlileri, Hintlileri, Türkleri insan kabul etmiyor musunuz? Siz Japonları insan kabul etmiyor musunuz?
     * *  Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri'nden İktibas
     * 
     * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
     * 
     * Kureyş kâfirleri, Muhammed (a.s.)'in doğruluğunu gösteren parlak bir mucize ve açık bir alâmet görür­lerse imandan yüzçevirir ve, "Bu, devamlı bir sihirdir. Muhammed onunla gözlerimizi büyüledi" derler, Tefsirciler şöyle der: Mekke kâfirleri Rasulullah (s.a.v)'a dediler kî: "Eğer doğru söylüyorsan, bize ayı ikiye ayır." Bunu yaptığı takdirde iman edeceklerine söz verdiler. O gece ayın ondördüydü.
      Rasulullah (s.a.v), İstediklerini kendisine vermesini Rabbinden istedi. Bunun üzerine ay ikiye ayrıldı. Yansı Safa tepesi üzerinde, diğer yarısı da Safâ'nın mukabilinde olan Kaykaân tepesi üzerinde görüldü. Bu ikisi ara­sında Hira dağını gördüler. Müşrikler, "Muhammed bizi büyüledi" dediler. Sonra da dediler ki: Bizi büyülediyse, bütün insanları da büyüleyemez ya!! Ebû Cehil, bunun üzerine şöyle dedi:
      Bedeviler bize gelinceye kadar sabredin. Eğer onlar da, ayın yarıldığını söylerlerse bu gerçektir. Aksi halde, Mu­hammed gözlerimizi büyülemiş demektir. Daha sonra Bedeviler gelip, ayın yarıldığını haber verdiler. Bunun üzerine Ebû Cehil ve müşrikler dediler ki: Bu
sürekli bir büyüdür. Bu sebeple Yüce Allah, "Kıyamet yaklaştı. Ay yarıldı. Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirir ve "eskiden beri devam eden bir büyüdür" derler mealindeki âyetleri indirdi.[ ] Hâzin şöyle der: Ayın yarılması, Allah Rasulü'(a.s) nün açık ve parlak mucizelerindendir. Buhârî ve Müslim'in Enes'ten rivayet ettikleri şu hadis bunu gösterir: Mekkeliler, Rasulullah (a.s.)'tan, kendilerine bir mucize göstermesini istediler. O da, iki defa ay yarılmasını gösterdi.[ ] İbn Mes'ûd'dan rivayet edilen şu hadis de bunun delilidir: Der ki: Rasulullah (s.a.v) zamanında ay ikiye ayrıldı. Rasulullah (s.a.v) : "Şahit olun" buyurdu.[8] Cübeyr b. Mut'ım'den gelen şu rivayet de bunu destekler. Cübeyr der ki: Rasulullah (s.a.v)'ın zamanında ay ikiye ayrıldı. Kureyşliler, "Muhammed gözlerimizi büyüledi" dediler. Bir kısmı da, "Bizi büyülemiş olsa da bütün insanları büyüleyemez" dedi. Kafilelerle karşılaşıyorlar, kafileler onlara ayın yarıldığmı gördüklerini söylü­yorlar, fakat Kureyşliler onları da yalanlıyorlardı.[ ] İşte bu sahih hadisler, Kur'an-ı Kerim'in buna şahitliği ile birlikte, bu büyük mucize hakkın da gelmiş hadislerdir. Kuşkusuz Kur'ân, bu olayı ve bunun mümkün olduğunu isbat eden en kuvvetli delildir. Bu hususta hiçbir mü'min şüphe etmez. Bu âyetin mânâsının şöyle olduğunu söyleyenler de vardır: "Ay kıyamet günü yarılacaktır". Bu, sahih olmayan bâtıl ve isbat edilmeyen şâz bir görüştür. Çünkü tefsirciler bunun aksine icma etmişlerdir. Bir de Yüce Allah bu olayı, geçmiş zaman kipiyle anlatmış ve "ay yarıldı" buyurmuştur. Geçmiş zaman kipinin, gelecek zaman için yorumlanması uzak bir şeydir.
     * * Muhammed Ali Es-Sabuni,  Safvetü’t-Tefasir  Tefsiri'nden İktibas
     *
     * 
     * * * * * * * * * * * * *
     *
     * İnşikak-ı Kamer mucizesinin aklen mümkün olup olmaması konusunda filozoflar ve kelâmcılar arasında münakaşalar olmuştur. Şakk-ı Kamer mucizesi aklen mümkün değildir  diyenler olmuş. Aslında mucize, muhatabı acze düşüren fevkalâde bir olaydır. Bu münasebetle mucizelerin akla uygun olup olmaması münakaşa konusu olamaz. Hattâ ay'ın yarılması mucizesini akla kabul ettirebilmek için bir başka görüş ileri atılmıştır: "Ay hakikatte iki parçaya bölünmemiştir; Ama ona bakanların nazarında öyle görülmüştür; ' Bu  tezi açıkça müdafaa eden Şah Veliyullah Dehlevî'dir. Bu görüşün temeli de Enes b. Mâlik'in, "Mekke müşrikleri Peygamber'den bir âyet göstermesini istediler de Rasulullah onlara Ay'ı iki parça gösterdi." şeklinde rivâyet ettiği hadistir. Mekkelilerin ay'ı iki parçaya  bölünmüş gördükleri muhakkak olmakla beraber gerçekte ay ikiye bölündü mü, yoksa Mekkelilere öyle mi gösterildi? Bu tür düşünce, mucizenin meydana gelmesini ak-la uygun göstermek isterken onu müşriklerin iddia ettikleri bir sihir mertebesine indirmek olur. (Tecrid-i Sarih, 1483). 
    Mucizeyi akla uygun göstermeye çalışmak, onu alelâde bir olay durumuna düşürmektir ki bu durumda hâdise, mucize olmaktan çıkar. Ve akıl, tabiat üstü olan olayların mahiyetini idrakten acizdir. Aklı bunu idrake zorlamak, birçok tehlikeler doğurur. Zaten Rabbimiz bu hadisenin anlatımının hemen arkasından “Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler buyuruyor. Bilindiği gibi mucizelerin meydana gelişindeki ana gaye, Allah'ın izni ile onu meydana getiren Peygamber'in, peygamberlik iddiasının ispatıdır. Mucize, günlük olaylar niteliğinde olsaydı, o tür olayları rast gele herhangi bir insan da meydana getirebilirdi. Bu nedenle mucizeleri illa da akılla bağdaştırmaya çalışmanın manası yoktur.
    Onlar bu tür âyetleri yalanlarlar, yok farz ederler, örterler, örtbas ederler, işlevini bitirirler de kendi hevâ ve heveslerine tâbi olurlar. Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır. Evet onlar bu âyetleri ve bu âyetlerin ortaya koyduğu mutlak diriliş gerçeğini, hesap, kitap gerçeğini yalanlarlar. Yalanlamak zorundadırlar, çünkü onlar hevâ ve heveslerine tâbi olmaktadırlar. Yalanlamak zorundadırlar, çünkü bu gerçek onların iştahlarını kaçırmaktadır. Yalanlamak zorundadırlar, çünkü istedikleri gibi bir hayat yaşayabilsinler. Bir adam kâfir mi olacak? Zalim mi olacak? Onun her şeyden önce kıyameti, hesabı, kitabı reddetmesi gerekecektir. Öyle değil mi? Yani mümkün mü ki bir adam hem âhiret var diyecek, hem hesap kitap var diyecek hem de kâfirlik, zalimlik yapabilecek, kan emebilecek, zulmedebilecek, dilediği gibi bir hayat yaşayabilecek. Bu mümkün değildir BESAİRU'L KUR'AN - Ali Küçük Tefsiri .      * 
     * 
     * 
     *  

*** ALTUNTOP.NET -- Abdülhakim ALTUNTOP

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR