**
Filistin’de bulunan, Mûseviler,
Hıristiyanlar ve Müslümanlarca mukaddes kabul edilen ve Mescid-i Aksa’nın
bulunduğu şehir. Çeşitli kaynaklarda Yeruşalayim, Jerusalem, Uruşelim, Yerusalim,
Makdis, Beyt-ül-Mukaddes, Beytül-Makdis, İlya veEyliyâ isimleriyle de zikr
edilen Kudüs dünyanın eski şehirlerindendir.
Kudüs şehrinin kimler tarafından ve hangi
tarihlerde kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Nuh Aleyhisselâmın
torunu ve Ham’ın oğlu Ken’an’ın neslinden gelen Ken’anîlerin kurduğu bir site
olduğu zan edilmektedir.
*
Ken’anîler bu bölgeyi ele geçirdikten
sonra şimdiki şehrin yukarısında bulunan Sahiyun tepesinde Yebhus ismiyle bir
kasaba kurdular. Bu kasaba büyüyerek site şehri hâlini aldı. Kitâb-ı Mukaddes’e
göre İbrâhim aleyhisselâm Salem kralı Ken’anlı Melkisedele ile burada
karşılaştı. İbrâhim aleyhisselamın oğlu İshak ve torunu Yâkub aleyhisselam,
içinde Kudüs şehrinin de bulunduğu Ken’an diyarında yaşadılar. Bu bölgenin
insanlarına Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlattılar. Bir ismi de İsraîl
olan Yâkub aleyhisselâm, oğlu Yûsuf aleyhisselâm Mısır’a Mâliye nâzırı olunca
diğer oğullarıyla birlikte, Kudüs’ün bulunduğu bölge olan Ken’an diyarından
ayrılıp Mısır’a gitti ve oraya yerleşti. Yâkub aleyhisselâmın on iki oğlunun
neslinden gelen ve İsrâiloğulları adıyla anılan insanlar Mısır’da kaldılar.
Önce Mısır’da rahat bir hayat süren İsrâiloğulları sonradan Fir’avn adı verilen
Mısır krallarının zulmü altında yaşadılar. İsrâiloğullarının Mısır’da bulunduğu
sırada Kudüs ve diğer Filistin şehirlerinde Amâlikalılar adı verilen ve putlara
tapan bir kavim yaşıyordu.
* Kudüs'te Müslümanların mukaddes yerlerinden biri olan Kubbet-üs Sahra ve Yahudilerin Ağlama Duvarı
* Kudüs'ün fethinden sonra Selahaddin Eyyübi tarafından Mescid-i Aksa'nın içine konulmuş muhteşem Minber.
* Bu çok değerli minber, 21 Ağustos 1969 Perşembe günü sabahı
Mescid-i Aksa Külliyesi içindeki Kıble Mescidi'nde Avustralyalı bir fanatik Michael Denis Rohan tarafından sabotaj sonucu çıkarılan yangında
ciddi hasar meydana geldi.
Mescidin güney kesimindeki "Kıble Mescidi" olarak bilinen doğu bölgesinde meydana gelen yangında,
aralarında "Selahaddin el-Eyyübi'nin Minberi" olarak bilinen tarihi eser dahil tüm eserler yanıp kül olmuşdu.
Ürdün hükûmeti minberin bir benzerini yaptırarak aynı yere koydurttu.
* Anlatılır ki; yangının olduğu gece işgalci İsrail’in ilk, dünyanın da üçüncü kadın başbakanı olan Golda Meir şunları söylüyordu: “O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail'e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman anladım ki; biz dilediğimizi yapabiliriz, zira Müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir.”
* * Mûsâ aleyhisselâm kardeşi Hârûn aleyhisselamla birlikte İsrâiloğullarını Allahü teâlânın emriyle Fir’avn’ın
zulmünden kurtarıp Mısır’dan çıkardılar. İçinde Kudüs’ün de bulunduğuArz-ı
Mev’ûd denilen bölgeye götürmek üzere yola çıktılar. Fakat İsrâiloğulları
taşkınlık yapıp Mûsâ aleyhisselâmı dinlemediler. Arz-ı Mev’ûd’da zâlim ve
kuvvetli hükümdarların bulunduğunu ileri sürerek Mûsâ aleyhisselâmla birlikte
harbe gitmekten çekindiler. Allahü teâlâ hazret-i Mûsâ’nın bedduası üzerine
İsrâiloğullarına kırk yıl Arz-ı Mev’ûd’a girmeyi haram kıldı. İsrâiloğulları
kırk sene yersiz, yurtsuz, vatansız bir şekilde Tih sahrasında şaşkın şaşkın
dolaşıp durdular. Mûsâ aleyhisselâmın vefâtından sonra Mûsâ aleyhisselâmın
yeğeni ve halifesi olan Yûşâ bin Nûn aleyhisselâm İsrâiloğullarını Arz-ı
Mev’ûd’a götürdü. Amâlikalılarla ve diğer yerli kavimlerle uzun müddet muhârebe
ederek Eriha, Kudüs gibi şehirlerin bulunduğuFilistin, Ürdün ve Şam topraklarını
ele geçirdi. İsrâiloğullarını bu beldelere yerleştirdi. Yâkub aleyhisselâmın
oğullarından Yehûda’nın ve Bünyamin’in neslinden gelenler Kudüs ve çevresinde
yerleştiler.
Zaman zaman kendilerine gönderilen
peygamberlere isyan eden İsrâiloğulları diğer kavimlerin esâreti altına
düştüler. Daha sonra Dâvûd aleyhisselâm hükümdâr oldu. Kudüs’ü tekrâr aldı.
Böylece İsrâiloğullarının en parlak zamanı başladı. Bir müddet sonra Allahü
teâlâ Dâvûd aleyhisselâma peygamberlik vâzifesini verdi. Hem peygamber, hem
hükümdâr olan Dâvûd aleyhisselâm Kudüs’de Mescid-i Aksâ’nın inşâsını başlattı.
Mescidin temelini attı, bir adam boyu kadar yükselince inşaatın tamamlanmasını
oğlu Süleyman aleyhisselâma vasıyyet etti. Dâvûd aleyhisselâmın vefâtı üzerine
12 veya 13 yaşında sultan, daha sonra peygamber olan Süleymân aleyhisselâm
babasının hazırlattığı temeller üzerine
Mescid-i Aksâ’yı (Beyt-i Makdis’i)
yaptırdı. Bu ma’bedi yedi yılda pek sanatkârâne inşâ ettirdi. Sonra usta ve
mühendislere on iki mahallesi olan Kudüs şehrini yaptırdı. Her mahalleye
İsrâiloğullarından bir kabîle yerleştirdi. Saraylar inşâ ettirip Kudüs’ün
etrâfını surlarla çevirten Süleyman aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmdan beri
nesilden nesile geçerek gelen içinde Tevrat’ın on emri yazılı olduğu levhaların
ve kutsal emânetlerin bulunduğu Tâbut-ı Sekîneyi yâni Mukaddes sandığı
Mescid-i Aksâ'ya (Beyt-ül-Makdis’e) bir odaya yerleştirdi.
On iki kabîleye ayrılmış olan Yahûdiler
Süleyman aleyhisselâmın vefâtından sonra iki devlete ayrıldılar. On kabîle
İsrâil Devletini, diğer iki kabile ise Yehûda Devletini kurdular. Azgınlaşarak,
hak yoldan ayrılıp taşkınlık ettiler. Kendilerine gönderilen birçok peygamberi
şehid ettiler. Gadab-ı İlâhiye uğradılar. İsrâil Devleti M.Ö. 721’de Asûriler,
sonra da Yehûda Devleti M.Ö. 586’da Bâbilliler tarafından yıkıldı. Bâbil
hükümdârı Buhtunnasar Kudüs’ü işgâl etti, şehri yakıp yıktı. Yahûdîlerin çoğunu
öldürdü. Kalanlarını da Bâbil’e sürdü. Buhtunnasar’ın Kudüs’ü yağmalaması,
esnâsında hakîki Tevrat ve Zebûr yakılıp yok edildi. İran hükümdârı Şireveyh,
Bâbillileri yenince Yahûdîlerin tekrar Kudüs’e dönmelerine izin verdi.
İsrâiloğulları M.Ö. 520’den sonra
Mescid-i Aksâ'yı yeniden tamir ettiler ve
Kudüs şehrini imâr ettiler. Bâbil’e götürülenler arasında bulunan ve hakîkî
Tevrât’ı ezbere bilen Uzeyr aleyhisselâm Tevrât’ı ve emirlerini İsrâiloğullarına
anlattı. Fakat taşkınlık gösteren İsrâiloğulları, Uzeyr aleyhisselâma Allah’ın
oğlu dediler. Daha sonra da Tevrât’a ve Zebûr’a birçok yabancı parçalar ve
hurâfeler eklediler. Mûsâ aleyhisselâmdan beri gelen hak dîni bozdular. Allahü
teâlânın gadâbına uğradılar. Önce Perslerin sonra da Makedonyalıların esâreti
altında yaşadılar. M.Ö. 63 senesinde, Romalı kumandan Pompey, Yahûdîleri
dağıttı. Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı yakıp, yıktı. Böylece Kudüs ve Yahûdîler
Romalılar Devleti hâkimiyetine girdiler. M.Ö. 20 veya 24’te Romalıların,
İsrâiloğulları soyundan gelen Filistin Vâlisi Herod,
Mescid-i Aksâ'yı (Beyt-i-Makdis’i)
Süleyman aleyhisselâmın yaptırdığı ölçüleri daha da genişleterek yeniden
yaptırdı. Kudüs şehrini de tekrar imâr ettirdi.
Kudüs Romalıların idâresi altındayken,
insanları ıslâh için Allahü teâlâ tarafından gönderilen İsâ aleyhisselâmın
peygamberliğini kabûl etmediler. Annesi hazret-i Meryem’e de iftirâ ettiler. İsâ
aleyhisselâm Romalıların Yahûdî asıllı Filistin valisine, halkı Romalılar
aleyhine kışkırtıyor” diyerek şikâyet ettiler. Vâli Îsâ aleyhisselâmı yakalatıp
Haç’a gerilmesini emretti. Fakat Allahü teâlâ Nisâ sûresi 156-158. âyetlerinde
bildirildiği gibi onu gökyüzüne kaldırdı. İsrâiloğulları daha sonra Roma
hakimiyetine karşı isyan ettiler. M.S. 70 senesinde Romalı komutan Titüs Kudüs’ü
tamâmen yakıp yıkarak şehri virâneye çevirdi. Beyt-i mukaddes (Mescid-i Aksa) de
yandı. Sadece batı duvarı kaldı. “Ağlama Duvarı” adı verilen bu duvar
yüzyıllarca Yahûdîlerdeki millî ve dînî şuuru ayakta tutmuştur. Bu tahrib ile
Kudüs’ün Mûsevilere ait ma’muriyeti son buldu.
Titüs’ün katliâm ve zulmünden sonra Yahûdîler
Kudüs ve çevresinden çıkarıldılar. Esir edilerek Romalıların emrinde
çalıştırılmak üzere Mısır’a ve dünyânın diğer yerlerine sevk edildiler. Daha
sonra tekrar Filistin’de toparlanıp Romalıların hakimiyetine karşı M.S. 132-135
senelerinde tekrar ayaklandılar. Ayaklanmanın bastırılması sırasında tamamen
yakılıp yıkılan ve yerle bir edilen Kudüs şehrine Yahûdîlerin girişi yasaklandı.
Roma İmparatoru Hadrianus şehrin yıkıntıları üzerinde Colonia Aelia Copitolina
adlı bir pagan sitesi kurdurdu. Mescid-i Aksa’nın yerinde de tanrı Jüpiter için
bir tapınak yaptırdı.
Hıristiyanlığın yayılması ve Bizans
imparatorlarının Hıristiyanlığı kabûl etmeleri üzerine, Bizans imparatorları
Mescid-i Aksâ'yı tâmir edip Kudüs’ü îmâr ettiler. İmparatorluğun hâkimi
durumunda olan Hıristiyanlar için mukaddes bir şehir hüviyetine giren Kudüs’te
hazret-i Meryem’in hazret-i Îsâ’nın ve havârilerin hatıralarına birçok kiliseler
yaptırdılar. Kudüs, Hıristiyanların dînî merkezi hâline geldi. Hıristiyanlar hac
için Kudüs’e gelip kutsal yerleri ziyâret ettiler.
İslâmiyetin ilk yıllarında Müslümanlar
Kudüs’de bulunan
Mescid-i Aksâ'ya yönelerek namaz kıldılar. Peygamber efendimiz
sallallahü aleyhi ve sellem de Mîrâc’a giderken Kudüs’den göke yükseldi.
Kudüs 614 senesinde Sâsânîler tarafından
istilâ edildi. Sâsâniler kadın ihtiyar, çocuk demeden Kudüs ahâlisini kılıçtan
geçirdiler ve kiliseleri tahrib ettiler. Sâsâniler daha sonra geri çekildiler.
638 (H.16) senesinde hazret-i Ömer Kudüs’ü muhasara etti. Hıristiyanlar cizye
vermeyi kabul ederek Müslümanların himâyesine girdiler. Hazret-i Ömer’e Kudüs’ün
anahtarlarını bizzat kendileri teslim ettiler. Böylece kendi devletleri olan
Bizans’ın ağır vergi ve işkencelerinden eziyet ve cefalarından ve zulümlerinden
kurtuldular. Çok kısa zamanda düşman zan ettikleri Müslümanlardaki adâlet ve
merhameti açıkça gördüler. İslâmiyetin iyilik ve güzelliği emr eden, insanları
dünya ve âhiret seâdetine kavuşturan bir din olduğunu anladılar. En küçük bir
zorlama olmadan bölük bölük, mahalle mahalle İslâmiyeti kabul ettiler.
Kudüs’ü fethedip İslâm topraklarına katan hazret-i
Ömer, Hıristiyanların; “İstediğiniz bir kiliseyi kendinize mâbed olarak
seçiniz.” şeklindeki tekliflerini kabul etmedi. İlk namazı kilise dışında bir
yerde kıldı. Çok zamandan beri çöplük haline gelmiş harâb bir halde bulunan
Heykel-i mukaddes denilen mahalli (Beyt-i mukaddes mahalli) temizleyip buraya
büyük ve güzel bir câmi yaptırdı.
Hazret-i Ömer radıyallahü anh, İlya (Kudüs)
ahalisine şöyle bir emân mektubu verdi;
“İşbu mektub Müslümanların emîri Abdullah
Ömer’in İlya ahâlisine verdiği emân mektubudur ki, onların varlıkları, hayatları
kiliseleri, çocukları, hastaları, sağlam olanları ve diğer bütün milletler için
yazılmıştır. Şöyle ki:
Müslümanlar, onların kiliselerine zorla girmeyecek, kiliseleri
yakıp yıkmayacak, kiliselerin herhangi bir yerini tahrîb etmeyecek, mallarından
bir tanecik bile almayacak, dinlerini ve ibâdet tarzlarını değiştirmeleri ve
İslâm dînine girmeleri için kendilerine karşı hiç bir zor kullanılmayacak.
Hiçbir Müslümandan en ufak bir zarar bile görmeyecekler. Eğer kendiliklerinden
memleketten çıkıp gitmek isterlerse varacakları yere kadar canları, malları,
ırzları üzerine emân verilecektir. Eğer burada kalmak isterlerse tamâmen temînât
altında olacaklar. Yalnız İlya (Kudüs) ahâlisinin verdiği cizyeyi (gelir
vergisini) vereceklerdir. Eğer İlya halkından bâzıları, Rum halkı ile birlikte,
âile ve malları ile birlikte berâber çıkıp gitmek isterlerse ve kiliselerini ve
ibâdet yerlerini boşaltırlarsa, kiliseleri ve varacakları yere kadar canları,
yol masrafları ve malları üzerine emân verilecektir. Yerli olmayanlar ister
burada otursunlar, isterlerse gitsinler, ekin biçme zamanına kadar onlardan
hiçbir vergi alınmayacaktır. Allahü Âzimüşşânın ve Resûlullah’ın (sallallahü
aleyhi ve sellem) emirleri ve İslâm halifelerinin ve umum Müslümanların verdiği
sözler bu mektubda yazılı olduğu gibidir.”
Kudüs’e ilk yerleşen Müslümanlar
Medîneliler oldu. Eshâb-ı kirâmdan Ubâde bin Sâmit radıyallahü anh Kudüs’ün ilk
vâli ve kâdısı oldu. Hazret-i Osman’ın halifeliği sırasında Kudüs’ün zengin
sebze tarımından elde edilen geliri fakir halk için tahsis edildi. Emevîler
devrinde hazret-i Muâviye ilk olarak burada halife olarak tanındı. Emevî
halifelerinden Abdülmelik bin Mervân, Peygamber efendimizin Mîrâc’a yükselirken
üzerine bastığı ve üzerinde mübârek ayak izi bulunan Hacer-i muallakın üzerine
Kubbet-üs-sahra Camisini yaptırdı. Mescid-i Aksa ve Dârülimâre gibi yapıları ve
Kudüs’e giriş kapılarını tâmir ettirdi. Emevi Halifesi Süleyman bin Abdülmelik
ve diğer Emevi halifeleri de Kudüs’ün îmârı için gayret gösterdiler. Altıncı
Emevi Halifesi El-Velid Mescid-i Aksa’yı bugünkü hâline benzeyen şekliyle
yeniden yaptırdı. Emevi Halifesi İkinci Mervan bin Muhammed’e karşı çıkan bir
isyan sırasında Kudüs şehri tahrib edildi. Daha sonra meydana gelen bir
zelzelede de Kudüs şehri hasar gördü.
Abbâsîler zamanında da Kudüs’ün îmârına
îtina gösterildi. Abbâsi halifeleri El-Mansur, El-Mehdî ve El-Me’mûn Kudüs’ü ve
Mescid-i Aksa’yı tâmir ettiler. Abbâsilerin siyâsî otoritesi zayıflayınca, Kudüs
önce Tulûnoğulları, daha sonra Eshâb-ı kirâm düşmanı Fâtımîlerin hâkimiyeti
altına girdi. Fâtımîler Ehl-i sünnet Müslümanlara zulüm ve işkence yaptıkları
gibi Hıristiyan ve Yahûdîlere de işkence yaptılar. Hıristiyanların kiliselerini
ve Yahûdîlerin mâbedlerini yıktılar. Selçuklular Fâtımi hâkimiyetine son
verdikten sonra, Selçuklu komutanı Atsız, Kudüs’ü 1070 senesinde Fâtımîlerden
aldı. Kudüs halkı Atsız’a başkaldırınca Atsız burayı tekrar kuşatıp şehri ele
geçirdi. Fakat Atsız Selçuklu hükümdârı Tutuş tarafından îdâm edilerek Kudüs bir
Türkmen zabitinin oğlu olan Sukman’a teslim edildi. 1096 senesinde Fâtimî
Sultanı El-Müsta’li Kudüs’ü ele geçirdiyse de 15 Temmuz 1099’da Haçlılar istilâ
ettiler. Kudüs’ü yakıp yıktılar. Pekçok Müslümanı kadın, çocuk ve ihtiyar
demeden kılıçtan geçirdiler. Bu arada
Mescid-i Aksâ'yı yağmalayıp, tepelerine
haçlar diktiler. İçerisine heykeller koyarak kiliseye çevirdiler. Sultan
Selâhaddin-i Eyyûbî 1187 (H.583) senesinde Kudüs’ü Haçlılardan kurtarıp Mescid-i
Aksa’dan haçları ve putları kaldırttı. Eski hâline getirip yeni bir mihrâb
yaptırdı. Selâhaddîn-i Eyyûbî Kudüs halkına çok iyi davrandı. Vergileri
indirdiği gibi, Haçlıların kilise hâline çevirdikleri câmileri eski durumlarına
getirdi. Selâhaddîn Eyyûbî’den sonra Eyyubîler arasında siyâsî anlaşmazlıklar
baş gösterdi. Hıristiyanlar bu durumu fırsat bildiler. Şam ve Mısır Eyyûbileri
arasındaki anlaşmazlıkta Şam tarafını tercih ettiler. Bu sayede 1244 senesinde
Kudüs tekrar Hıristiyanların eline geçti. Mısır Eyyûbî Hükümdarı Es-Sâlih
Necmeddîn Harezmlileri yardıma çağırdı. Harezmliler Sûriye’yi baştan başa
geçerek Kudüs’ü ele geçirdiler. Böylece Kudüs Mısır Eyyûbîlerinin hâkimiyetine
girdi. Bundan sonra Kudüs Müslümanlar elinde kaldı. Fakat daha sonra Moğolların
istilâsına uğrayan Kudüs harabe hâline geldi. Mısır’da Eyyûbî Devletinin yerine
Memlûkler geçince, Moğolları geri püskürtüp Kudüs’ü de işgalden kurtardılar.
Memlûkler döneminde Sultanın naibi tarafından idâre edilen Kudüs bir ilim ve
irfan merkezi hâline geldi. Memlûk Sultanları Kudüs’ün îmârına önem verdiler.
Sultan Baybars, Mescid-i Aksa’yı tamir ettirerek şehrin kuzey-batısında
fakirleri barındırmak üzere bir han yaptırdı. Sultan Nasîrüddîn Muhammed
Mescid-i Aksâ’nın arka kısmını mermer ile kaplattı. Mihrabın yanlarına iki pencere
açtırdı. Harem’in yükseltilmiş kısmının kuzey tarafındaki sütunları ve
Pamukçular kapısını tâmir ettirdi. Harem’deki iki mâbedin kubbelerini
yaldızlattı.
Bir yıldırım düşmesi neticesinde yanarak yıkılan Kabbe-üs-Sahrâ
Câmiinin kubbesini sultan Çakmak tâmir ettirdi. Sultan Eşref Kayıtbay Harem’in
yüksek kısmı ile bunun batı duvarı arkasında bir çeşme yaptırdı.
Mescid-i Aksâ’nın Zincirler kapısı yanında bir medreseyi genişletti ve şehrin su
yollarını tâmir ettirdi.
Kudüs şehri 1517 senesinde Yavuz Sultan Selîm Han tarafından
Osmanlı topraklarına katıldı. Kânûnî Sultan Süleyman Kudüs’ün surlarını yaptırdı
ve Kubbet-üs-Sahrâ Camiinin mozayik kaplamalarını kaldırtarak, yeşil ve sarı ile
karışık mavi çini ile kaplattı. Duvarın alt kısımlarına mozayik yerine mermer
kaplattı. Şehre dört büyük çeşme inşâ ettirdi.
Kubbet-üs-Sahrâ Camiinin ve Kudüs surlarının bugünkü hali Kânûnî zamanından
kalmadır. Sultan İkinci Mahmûd Han Kubbet-üs-Sahrâ Câmiinin yaldızlarını
yeniletti ve câmiyi dışarıdan tâmir ettirdi.
Fransa kralı Napoleon Bonaparte Akka kalesini kuşattığı zaman bir kısım Fransız
kuvvetlerini de Kudüs üzerine sevk etti. Fakat Fransızlar Türk kuvvetlerine
yenilerek geri çekildiler. Daha sonra Kavalalı Mehmed Ali Paşanın hakimiyetinde
kaldı. Sultan Abdülmecîd Hanın tahta geçmesini müteâkip, 1840 senesinde yapılan
bir andlaşmayla Kavalalı Mehmed AliPaşa Kudüs’ten çekildi. Osmanlı hâkimiyeti
Birinci Dünyâ Harbine kadar devâm etti. Harbin son safhasına kadar Osmanlı
hakimiyetinde kalan ve müstakil bir mutasarrıflığın merkezi olan Kudüs, Aralık
1917 târihinde İngilizler tarafından işgâl edildi. Harp sona erince Birleşmiş
Milletler Cemiyeti tarafından İdâri vekâleti İngiltere’ye verilerek Filistin’e
bağlı kaldı. Şehirde Araplar ile Yahûdîler arasında birkaç defa şiddetli
çatışmalar oldu. Bu arada Yahûdî topluluğun yerleşip, yayılma çabaları da
hızlandı. Kudüs 29 kasım 1947’de Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından
Milletlerarası bir statüye kavuşturuldu. Bu kararı Yahûdîler benimsedi, fakat
Araplar karşı çıktı. Bu yüzden iki topluluk arasında şiddetli çarpışmalar
meydana geldi.
14 Mayıs 1948’de İngiltere Kudüs üzerindeki koruma rejimine son verdi. Aynı gün
İsrâil Devleti kuruldu. İsrâil Devleti Kudüs’ü de içine alırken, Ürdün,
Filistin’in geri kalan bölümünü eski Kudüs şehriyle birlikte ilhak etti. Bir
müddet sonra İsrâil hükümetinin birkaç bakanlığı Kudüs’e taşındı. 1967
Arap-İsrail (altı gün) savaşı sırasında Kudüs’ün Ürdün kesimi İsrâil birlikleri
tarafından işgal edildi. Kudüs’de bulunan masum ve korumasız Müslüman-Araplara
hergün akla gelmedik işkence ve zulüm yapıldı. İsrâil parlamentosunun 30 temmuz
1980 târihli kararıyla Birleşik Kudüs İsrâil’in başkenti îlân edildi. Günümüzde
aynı durum devam etmektedir.
Filistin’in en eski şehirlerinden olan Kudüs,
Akdeniz sâhilindeki Yafa’nın 72 km doğusunda Lût Gölünün 38 km kuzeybatısında,
31° 46’ kuzey enlemi ve 35° 15’ doğu boylamının birleştiği noktada yer almıştır.
Kuzeye doğru yükselen ve genişleyen dalgalı ve dağlık bir zemin üzerinde
kurulmuştur. Yüzölçümü 109 km2dir. İklimi yarı astropikaldir. Yazlar sıcak ve
kurak, kışlar serin ve yağışlı geçer. Kudüs, eski şehir ile dış mahallelerden
meydana gelmiştir. 12 m yükseklikte ve 4 kilometre kadar uzunlukta bir sur,
yaklaşık bir dikdörtgen sahayı işgâl eden eski şehrin etrâfını kuşatır.
Kuzeydeki Şam kapısı ile, batıdaki Yafa kapısından başlayan iki ana cadde şehrin
yaklaşık ortasında birbirini keserek eski Kudüs’ü dört kısma ayırır. Kuzeydoğuda
Müslüman mahallesi, güneydoğuda Yahûdî mahallesi, kuzeybatıda Hıristiyan
mahallesi, güneybatıda Ermeni mahallesi yer almıştır. Mûsevîlerin,
Hıristiyanların ve Müslümanların mukaddes saydığı yer ve makamlar, eski Kudüs’ün
doğu kenarında, şehirden duvarlar ile ayrılmış 300x480 m genişliğinde bir
sahanlık üzerinde yer alır. Buraya Harem-i şerif veya Harem adı verilmektedir.
Başlıca caddeler haricinde, eski Kudüs’ün sokakları dar ve
dolambaçlı, evler umûmiyetle taştan yapılmıştır. Kudüs’ün dış mahalleleri
umumiyetle batı ve kuzey-batı istikâmetinde yayılmıştır. Bu mahalleler 19.
yüzyılın ortalarından îtibâren Musevî göçmenler tarafından kurulmuş, bilhassa
1920’den sonra çok gelişerek gerek saha, gerek nüfus bakımından eski Kudüs’ü
fazlası ile aşmıştır.
1948 senesinde Kudüs’ün nüfûsunun ekseriyetini
Yahûdîler teşkil ediyordu. 100.000 Yahûdîye karşılık 40.000’i Müslüman, 25.000
Hıristiyan olmak üzere 65.000 Arap nüfûsu vardı. 1977 senesinde Kudüs’ün 376.000
olan nüfûsunun 70.000’ini Araplar teşkil ediyordu. Bu Arapların 10.000’ini
Hıristiyanlar teşkil ediyordu. Günümüzde Kudüs’ün nüfusu yeniden hızla
artmaktadır. Rusya başta olmak üzere İsrail’e göç eden Yahûdîler Kudüs’e yeni
yerleşim merkezlerine hızla yerleştirilmektedir.
Kudüs’te temel istihdam sahası devlet ve kamu
kurumlarıdır. Ayrıca bankacılık, maliye ve sigortacılık merkezi olan Kudüs’te
ağır sanâyi gelişmemiştir. Elmas kesimi ve cilalanması, basın ve yayın, ev
âletleri, mobilya, kimyâsal maddeler ve ilaç üretimi ve el sanatları Kudüs’deki
küçük sanayi kollarını teşkil etmektedir.
* Üç büyük dînin de kutsal saydığı Kudüs’deki kutsal yerlerden ve dînî topluluklardan Din İşleri Bakanlığı sorumludur. Kutsal yerlerin idâresi, korunması ve bakımı her dînin yetkililerince yerine getirilmektedir.
Kudüs’de bulunan İbrânî Üniversitesi ülkenin en önemli yüksek öğretim kurumudur.
*** *** *** *** ***
* Kudüs veya Osmanlıların daimâ kullandığı şekliyle Kudüs-i Şerîf, üç
mukaddes İslâm beldesinden biridir. Kudüs'ün ehemmiyeti, Mescid-i Aksâ'nın, yani
İslâm'ın üç mukaddes mabedinden ikincisinin burada bulunmasından
kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda Kudüs'te pek çok peygamber de medfundur.
Kudüs miladî 638 yılında, Hazret-i Ömer (r.a.) devrinde İslâm
orduları tarafından fethedildi. Şehir 1516 yılında Osmanlı Devleti'nin idaresi
altına girdi. Osmanlı Devleti'nin Kudüs'e verdiği ehemmiyet, fethinden sonra
burada yoğun bir imar faaliyetinin başlamasına vesile oldu. Bilhassa Kanunî
Sultan Süleyman devrinde büyük çalışmalar yapıldı. Sonraki yüzyıllarda ve
bilhassa İkinci Abdülhamid Han devrinde Kudüs'e büyük hizmetler götürüldü.
Çamlıca Basım Yayın, Osmanlı Devleti'nin Kudüs-i Şerîf'teki
hizmetlerini, padişah ve devlet adamlarının bu mukaddes şehre gösterdiği tazim
ve hürmeti ortaya koymak maksadıyla "Vesika ve Fotoğraflarla Osmanlı Devrinde
Kudüs" isimli çalışmayı okuyucularına takdim ediyor.
Vesika ve fotoğraflardan oluşan kitapta vesikalar, Başbakanlık
Osmanlı Arşivi'nde bulunan binlerce vesika arasından seçilmiş ve hem görüntü hem
de transkribe metin olarak verilmiştir. Yine arşivden çok sayıda plan ve kroki
de vesikalarla birlikte sunulmuştur. Fotoğraflar ise Yıldız Fotoğraf Albümü ile
Çamlıca Basım Yayın Fotoğraf Arşivi'nde bulunan malzeme arasından seçilerek
kitaba dercedilmiştir.
*
*
** ** ** ** ** ** ** ** ** **
** ** **
MEHAZLAR :
** Vesika ve
Fotoğraflarla Osmanlı Döneminde Kudüs
** YENİ REHBER ANSİKLOPEDİSİ , Kudüs
** Zafer İlim Araştırma Dergisi , Aralık 2017 , 492. Sayı , "Bir Hayal, Bir Çaba ve Bir Minber"
**
**