Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM

REFORMCULUK NEDİR?

    ** İslam âleminde “Dinde reform” düşüncesi 18. asırda gündeme getirildi. Hıristiyan ülkeler özellikle İngiltere, asırlardır yaptıkları mücadelede kaba kuvvetle “Haçlı Seferleriyle” bir yere varamayacaklarını anlayınca, reform fitnesini soktular Müslümanlar arasına.
    Elde ettikleri veya el altından destek verdikleri; Kursavi, Ş.Mercani, Musa Carullah, Abduh, Reşid Rıza, Efgani, Hasan el Benna, S.Kutup, Mevdudi, Hamidullah gibi kimselerle reformu, yenilikleri devamlı gündeme getirdiler. (Herkes tarafından bilindiği için bunların günümüzdeki uzantılarını yazmaya lüzum görmedim.) Şunu tespit etmişlerdi: “İslamda birliği sağlayan; âlimler, mezhepler ve bunların yazdıkları temel fıkıh kitaplarıdır. Bunlar devre dışı bırakılmadıkça netice almak mümkün!”
     Son zamanlarda yine aynı maksatla gündeme getirilen, “Dinde yenileme, hurafelerden temizleme” yaygarası ile yapılmak istenen dinde reform hareketidir. Tepki görmesin diye bu kılıfta sunuluyor. “Reform” nedir, ne değildir? Buna bir bakalım: Reform, ıslah etmek, bozulmuş bir şeyi düzelterek, eskiyi doğru haline getirmek demektir. Hıristiyanlık bozulduğu için reform yapıldı. Müslümanlık bozulmadığı için böyle bir hareket dini bozmak olur. İslamiyet her çağa uygundur, reforma ihtiyacı yoktur.
     Şunun bunun adına, menfaat adına konuşmayan herkes bunun öyle olduğunu bilmektedir. Bir zamanlar komünizmin fikir babası meşhur fikir adamı Roger Garaudy “Niçin İslamı seçtiniz? Sorusuna: “İslamı seçmekle çağı seçtim” şeklinde cevap verdikten sonra şöyle devam ediyor: “İslam, çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. İslam dışındaki bütün dinler zamana uyduruldu. Reforma tabi tutuldu. Mukaddes kitaplar zamana göre tahrif edildi. Kur’an-ı kerim ise, indirildiği günden beri hep zamana hükmetti. O, zamanı değil, zaman onu izledi. Zaman yaşlandıkça o gençleşti. Bu, çağlar üstü bir olaydır.”
     İslam çağa uymuyor diye reform yapmak isteyenler, bilerek veya bilmeyerek İslamın yıkılmasına yardım etmektedirler. Reform yapmak isteyenlerin ortak özelliği, dinimizin temel fıkıh kitaplarını kabul etmemek, doğrudan Kur’an-ı kerimden hüküm çıkarılmasını savunmaktır.
     Halbuki, İslamiyetin bozulmadan bugüne gelmesini sağlayan bu temel fıkıh kitaplarımız, Resûlullahın sözlerini ve Eshab-ı kiramdan gelen haberleri bildirmektedirler. Hepsi, en yetkili, yüksek âlimler tarafından yazılmışlardır. Bütün İslam âlimlerince sözbirliği ile beğenilmiştir. Asırlar boyunca, hiçbirinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Fıkıh kitapları her çağın ihtiyacını karşılayacak kapasitede olduğu için değişikliğe lüzum yoktur. Değişiklik yapmak istiyenlerin esas maksadı fıkhı tamamen ortadan kaldırmaktır.
    Bu temel fıkıh kitaplarını her asrın modasına, gidişine göre değiştirmeye kalkışmak, her zaman için yeni bir din yapmak demek olur. Bu islam dininin hakikatine inanmamak manasına gelir.
   Maksat, İslamiyeti hurafelerden temizlemek ise, Ehl-i sünnet âlimlerinin temel kitaplarında hiçbir hurâfe yoktur. Din cahilleri arasında hurâfeler bulunur. Bunları temizlemek reform ile değil, “Ehl-i sünnet” kitaplarını yaymak, gençlere bunları öğretmekle olur.
   Dinde reformcular, İslamiyetin Allah tarafından, Peygamber vasıtasıyla bildirilmiş bir din olduğuna inanmadıkları halde, milleti, koyun sürüsü gibi kendilerine bağlamak için, dine yer veriyorlar. Onlar inandıracak, fakat kendileri inanmayacaklar. Dini her gün yeni bir kalıba sokabilecekler. Dini kendi gayelerine alet edecekler. Bunlar dine değil din bunlara tâbi olacak. Böyle bir inanca din denilemeyeceğini aklı başında olan herkes bilir!..
    
                ****** ******** ******** *******
    
     Soru: "Yeni fen vâsıtaları çıktı, devir değişti. Yeni olaylarla karşılaşıyoruz. Din görevlileri toplanmalı, bir şûrâ kurulmalı, alacağı kararlarla, yeni tefsîrler, yeni ictihâdlar yapılmalı, ba'zı farzlar azaltılmalı, kolaylıklar getirilmeli, âlimleri, mezhebleri taklîd devri kapanmalıdır!" deniyor. Dinde değişiklik yapmak câiz midir?
          Cevap: Dürer-ül hükkâm şerhinde, (Zamanın değişmesi ile, örf ve âdete dayanan hükümler değişebilir. Nassa, dayanan hükümler zamanla değişmez) deniyor. İmâm-ı Rabbânî hazretleri de buyuruyor ki: Ba'zı kimseler, yapacakları değişikliklerle dîni düzelteceklerini zannediyor, ortaya bid'at çıkarıyorlar. Bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nûrunu örtmeye çalışıyorlar. Yaptıkları değişikliklerle dînin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değildir. Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
     (Bugün sizin için dîninizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan ni'metimi tamamladım ve size din olarak İslâmiyyeti vermekle râzı oldum.) [Maide 3]
    
     Dinimiz Noksan Değildir.
      Dînimiz, kıyâmete kadar hayat şekillerinde ve fen vâsıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şâmil olan hükümleri bildirdi. Müctehidler de bunların hepsini açıkladı. Sonra gelen müceddid âlimler bu hükümlerin yeni olaylara nasıl tatbik edileceklerini, tefsîr ve fıkıh kitaplarında birdirdi. Müceddid âlimler kıyâmete kadar mevcuttur.  
   Dîni değiştirip yıkmak istiyen reformcuların kuracakları şûrâdakiler, ya İmâm-ı a'zam hazretleri gibi birer müctehiddir veya değildir. Eğer müctehid iseler, ictihâdlarını birleştirmezler. Meselâ İmâm-ı a'zam hazretlerinin üç talebesi müctehid oldukları ve hocalarından farklı ictihâdda bulundukları hâlde, hocalarının ictihâdının yanlış olduğunu söylememişlerdir. Çünkü ictihâd, ictihâdla nakzedilmez, ya'nî hükmü ortadan kaldırılmaz. En mühimi de farklı ictihâdların rahmet olmasıdır. Hadîs-i şerîfte, (Müctehid âlimlerin farklı ictihâdları rahmettir) buyuruluyor. (Beyhekî)
      Bu rahmeti ortadan kaldırmak câiz olmaz. Reformcuların kuracakları şûrâda 5 reformcu guslün farzının 2 olduğuna, 7 reformcu da 4 olduğuna karar verse, 5 müctehid, 7 müctehidin kararına uymaya mecbur mu edilecektir? Hâlbuki, her müctehid kendi ictihâdı ile hareket eder. Başka müctehide uyması câiz değildir. Sonra gusül ile namaz ile fen vâsıtalarınının ilerlemesinin ne alâkası olur? Zamanla farzlar değişmez.  
      Reform şûrâ, ittifakla namaz vakitlerini, rek'at sayılarını azaltsalar, zekât 1/40 iken 1/100'e indirseler, yaptıkları bu reform, dîne hizmet mi olur, yoksa dîni yıkmak mı olur?
   Şûrâdaki reformcular müctehid değilse, o zaman alacakları kararların ne kıymeti olur? Her iki hâlde de yapacakları iş, dîni değiştirmekten başka birşey değildir. Şûrâ sözünü ağzına alanların câhil değilse, sapık olduğu apaçık meydandadır.
    
     M.Hâdimî hazretleri buyurdu ki:
    (Edille-i şer'ıyyenin 4 olması, müctehidler içindir. Mukallidler, ya'nî dört mezhebden birinde olanlar için delil, senet, bulunduğu mezhebin hükmüdür. Çünkü, mukallidler, nasstan [âyet ve hadîsten] hüküm çıkaramaz. Bunun için, bir mezhebin bir hükmü, nassa uymuyor gibi görünse de, yine o mezhebe uymak lâzımdır. Çünkü Nass, ictihâd isteyebilir, te'vîli gerekebilir, neshedilmiş olabilir. Bunu da ancak müctehid anlar.) [Berîka s.94]
    
    
     M. Şevket Eygi Diyor ki
    M.Şevket Eygi, Milli Gazetedeki yazısının ilk iki parağrafında diyor ki:
     (Bir ilâhiyat profesörü çıkıyor, Ehl-i Sünnet Müslümanlığına savaş açıp, "Kur'ân Müslümanlığı" safsatası altında masonik bir hümanizmanın propagandasını yapıyor. Bir başka reformcu, "Allah göktedir" diyen aşırı bir adamın mezhebini ülkemizde yaymak istiyor. Bir ötekisi, îmânın şartlarını altıdan beşe indiren ve Âmentü formülünden kadere îmân maddesini kaldıran Pakistanlı bir yazarın metodunun Türkiye'yi kurtaracağını iddia ediyor. Velhasıl ortalıkta bir sürü yamuk, bozuk, çarpık inanç görüş dolaşıyor. Peki bu hatâlı inanış ve kanaatleri yayanlar kimlerdir? Bunlar kendilerine İslâmcı diyorlar ama peşlerinden gittikleri adamlar genellikle 19. ve 20. asırda zuhur etmiş on kadar mâlum ve mâhut şahıstır. Hâlbuki İslâm dünyasında, bahusus Ehl-i Sünnet dairesi içinde binlerce büyük din âlimi, fakih, mürşid, allâme, imâm, rehber yetişmiştir. Bizim reformcuların hiçbiri Gazâlî'nin, Süyûtî'nin, Şârânî'nin, Birgivî'nin, Ebülleys'in, Ebussuud'un, Fahreddin Râzî'nin, Cüveynî'nin, İmâm-ı Rabbânî'nin eserlerinden bahsetmez. Onlar ehl-i sünnet imâmlarıdır. Bizimkiler ise selefî, mezhebsiz, Necdî, telfîkçi, reformcu, aktivist birkaç kişinin peşine takılmıştır.) 
          Not: M.Şevket Eygi'nin kaderi inkâr eden Pakistanlı yazar dediği kimse, Mevdûdi'dir. Necdî dediği de vehhâbidir. Allah gökte diyenler de vehhâbilerdir.
     
     
     * MEHAZ :TÜRKİYE GAZETESİ ; B.B.S. –Ali GÜLER *
     
             *** ***** **** *****  ***** ***** ***** ****
    
      AKL’ÎMAN’A DEĞİL, ÎMAN’I AKLA; NEFS’İ İSLÂM’A DEĞİL, İSLÂM’I NEFS’E; MADDE’Yİ MÂNA’YA DEĞİL MÂNA’YI MADDE’YE; VASITA’YI MEFKÜRE’YE DEĞİL, MEFKÜRE’Yİ VASITAYA; AMELLERİ ÖLÇÜLER’E DEĞİL, ÖLÇÜLER’İ AMELLERE TÂBİ KILMAK İSTEYEN;
     
KÖKLERİ İFRAT AKILCILIĞIN KADÎM MIHRAKLARINA KADAR UZANAN;
  
HAKİKAT’İ FELSEFÎ İZÂFİYETÇİLİĞE, KÖR ŞEKİLCİLİĞE, İDEOLOJİK HEVESLERE NEFSANÎ İHTİRASLARA FEDÂ EDEN;
 
 HÜCRELERİNDE HEM ARİSTOCULUK HEM TEMİYECEİLİK HEM BÂTİNİYYECEİLİK KROMOZONLRI TAŞIYAN;
  
 BAZAN KASDÎ BAZAN ZORAKÎ BAZAN HAVAÎ KARATTERLER SERGİLEYEN;
    
ÇAĞIN İCAPLARINA GÖRE YENİ MÜESSİREYET USULLERİ GELİŞTİRİP ÇEŞİTLİ CAZİBE MOTİFLERİYLE SÜSLENMEYİ İYİ BECEREN;
   FAKAAAT, HER ÖZELLİĞİYLE HER ÇİZGİSİYLE HEPİMİZİN MÂLUMU OLAN ALDANMIŞ VE ALDATIŞ EKOLÜ: REFORMCULUK!
    
     
    ****
    ****

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR