* KUR’AN ve MÜSBET İLİMLER
* Gerçek şudur ki, Kuran-ı Kerim’de pek çok ilmi hakikatler, pek çok tabiat kanunları formüle edilmiştir. Kur'an, bunlara yalnız işaret etmiş ve geçmiştir. Çünkü bunlar aklın vazifesidir. Kul çalışıp başarı gösterirse çalıştığının karşılığını mutlaka bulur. Cenâb-ı Kibriya ve Tekaddes Hazretleri Kur’ân-ı Mübin’de şöyle buyuruyor:
«Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.» ( Necm Suresi , Ayet: 39 ).
Bizi felâh ve salâha eriştirmek için Kur’an yalnız uhrevî ilimleri değil dünyevi ilimleri de işaret ve remz yoluyla bildirmiş, kâinattan ve içindeki hadisâttan bahsetmiş, hiç bir zaman fenne ve müsbet ilimlere karşı çıkmamıştır. Fenni hakikatlerin hiç biri Kur’an’a aykırı değildir ve olamaz. Bunun aksini iddia eden varsa göstersin. Ondaki ilmi hakikatler ana prensipler halindedir. Hiçbir şey onu nakzedemez. Bilâkis her yeni buluş ve teori onun anlaşılmasına yardım eder.
M. Hamdi Yazır tefsirinde diyor ki; «Fennin tecrübe sahasındaki keşif ve tatbikatı ilerledikçe, bunlar Kur’an’ın ilmi hakikatlarına aykırı gitmemiş, bilâkis birçok âyetlerin daha iyi anlaşılmasına hizmet eylemiştir( Elmalılı Hamdi YAZIR ).
Kur’an’da işâret buyurulan pek çok hakikatleri anlayabilmek için müsbet ilimlere iyice vâkıf olmak, Kur’ân-ı Kerîm’i iyice düşünerek tetkik etmek lâzımdır. Hakikat şudur ki, Kur’an’daki İlimlerin hepsini daha henüz anlamak mümkün değildir. Bu hususta anlayışlar kısır, beyinler kavramaktan Acizdir, Şüphesiz kâinatta olanların hiçbiri tesadüf olmuyor. Bilâkis İlm-i ilâhi çerçevesinde genel kanunlara tabi olarak vuku buluyor.
Bunun böyle olduğunu bizzat Kur’an ikrar ediyor. Cenâb-ı Hak Kamer sûresinin 49. âyetinde şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki, biz her şeyi bir takdir ile yarattık.”
Fetih sûresinin 23. âyetinde ise: «Allah'ın sünnetinde asla değişiklik bulamazsın.» buyrulmuştur.
Bu âyetteki «sünnetullah»tan maksat, kâinatın nizâm ve intizâmı için Allah'ın koyduğu genel kanunlar, yani prensiplerdir. Tabiatta gördüğümüz her şeyi anlamaktan nasıl âciz isek, Kur’an’da okuduklarımızın hepsini anlamaktan da öyle âciziz.
Halbuki Kur'an’da her şey açık olarak beyan edilmiş, hiçbir şey eksik bırakılmıştır.
«Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.» ( En'am Suresi , Ayet: 38 ).
«Biz sana Kur’an’ı her şeyi beyân için indirdik.» ( Nahl Suresi , Ayet: 89 ).
«Ne yaş, ne kuru hiçbir şey yoktur ki Kitab-ı mübîn (Levh-i Mahfuz) de olmasın.» ( En'am Suresi , Ayet: 59 ).
Yukarıda demiştik ki, Kur’an’da ilme ve fenne işâret var, burada şunu belirtmek zarureti içerisindeyiz. İlim ve felsefe her zaman değişmeye mahkûmdur.
Bir nazariye diğerini yıkıyor, değiştiriyor, değişmezse zaten terakki olmaz, öyle ise âyetleri asrın ilim ve fennine tatbike kalkmak mahzurlu olabilir. Bir zamanlar ilim diye tapılan şeyler sonraları yıkılıp atıldı. Bundan sonra da böyle olacaktır. Her asırda müsbet ilmin karşısında aklın başka başka izahı var.
Yeri Alemin merkezi yapıp, Güneşi ve yıldızları onun etrafında fırıl fırıl döndüren akıldı. Güneşi merkez yapıp yeri onun etrafında dolaştıran da akıl, mevâlid-i selâseyi, anâsır ı erbaâya bağlayarak onlarla mevcudât çatısını kuran da ilim ve akıldır. Onları deviren de onlar oldular. Bugün ilim kendisi itiraf ediyor ki. ölü maddenin nereden kuvvet alıp da ürediği ve tek hücreli canlıyı nasıl meydana getirdiği bizce meçhuldür.
Biz ancak molekülün formülünün ne olduğunu söyleyebiliyoruz ( Osman KESKİOĞLU , Kur'an Tarihi ).
Bugün hâlâ ilim, en küçük canlı hücreye hayret ediyor, bir damla kanı yaratmaktan âciz kalıyor. Durum böyle olunca da ilimle her şeyi izah etmek mümkün değildir.
Akla da her zaman güvenmek ve onu her işe hakem yapmak doğru değildir.
O da aldanır ve aldatır. Meselâ, yeryüzüne baktığımızda yerin durmakta olduğunu görürüz, ilim gözüyle inceleyecek olursak o dönmektedir.
** Mehaz : Hikmet ÖZDEMİR , Müsbet İlimlerde Kur'an Mucizesi
**
**
**
*