***
***
***
***
***
***
***
*** Kuran'ın bir ayetinde rüzgarların "aşılama" özelliğine ve bunun sonucunda yağmurun oluştuğuna dikkat çekilir:
*** "Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık..." (Hicr Suresi, 22)
*** Ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın rüzgarlar olduğuna dikkat çekilmektedir. Oysa bu yüzyılın başlarına kadar, rüzgarla yağmurun yağması arasındaki tek ilişki rüzgarın bulutları sürüklemesi olarak biliniyordu. Modern meteorolojik bulgular ise rüzgarların yağmurun oluşumunda "aşılayıcı" rol oynadıklarını gösterdi.
***
***
***
***
***
** Kur'ân-ı Kerîm, kâinatın kozmik sisteminde yer alan çeşitli varlıklara dikkat çekmekte, insanın bunlar üzerinde düşünerek ibret almasını, böylece şuurlu olarak Allah’a inanmasını ve İlâhî birer lütuf olan bu nimetlerden faydalanmasını istemektedir. Bu arada yirmi yedi (27) âyette "Ay" anlamında Kamer kelimesi geçmektedir. Burada önemli olan husus, ilgili âyetlerde güneş "ziya" ve "sirac" kelimeleriyle nitelendirilerek Güneşin ışık kaynağı Ay’ın ise sönmüş bir yıldız olduğuna dikkat çekilmiş olmasıdır. Modern bilimin verileriyle tam bir uygunluk arzeden bu husus konuyla ilgili bir kısım âyetlerde şöyle ifade edilmektedir. "Görmez misiniz, Allah yedi göğü nasıl birbiriyle uyumlu bir şekilde yaratmış, aralarında Ay’a aydınlık verilmiş, Güneşin ışık saçmasını sağlamışdır."( Nuh , A: 15 – 16 ). "Biz gece ve gündüzü kudretimizin iki işareti kıldık; gecenin işaretini (Ay) sildik, gündüzün işaretini (Güneş) aydınlatıcı kıldık... "( İsra , A: 12 ). Şüphesiz gecenin simgesi Ay, gündüzünki (ise) Güneşdir; "Gecenin işaretini sildik. " ifadesinden bir zamanlar Ay'ın da Güneş gibi ışık kaynağı bir yıldız olduğunu anlamak mümkündür. Gerçi Ay'ın ışık kaynağı olmayıp güneşin ışığını yansıttığı ilk çağlardan beri biliniyorsa da onun güneş gibi bir yıldız iken sonradan söndüğüne ilk defa dikkati çeken Kur'ân-ı Kerîm olmuştur( ).
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
*** “Gökten su indirdi ve onunla çeşit çeşit bitkilerden eşler çıkardık.” (Taha Suresi: 53)
*** “Bütün meyvelerden ikişer eş yaratmıştır.” (Rad Suresi: 3)
***
***
***
***
*** Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. (Neml Suresi, 88)
** Bu ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları bildirilmektedir. Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünyanın ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü.
***
***
***
***
***
***
*** Rahman Suresi 19. ve 20. ayetlerde şöyle buyrulmuş:
“İki denizi birbirlerine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.” Evet, ayetin ifadesi akıllara durgunluk verecek bir tarzdadır. Zira onca fırtına ve dev dalgalara rağmen bırakın denizleri, bir çay bardağında bile iki farklı sıvıyı karıştırmadan tutmak imkânsızdır. Fakat bilim Kur’an’ın ayetlerini her zaman olduğu gibi tasdik etmekte ve onun Allah’ın kelamı olduğunu kör gözlere dahi sokacak bir tarzda beyan etmektedir.
***
***
***
***
***
** Ayeti kerimede dahaha (yaydı) kelimesi dahv veya dahy masdarından gelir. Dahv yaymak anlamına gelirse de dümdüz yaymak değil, yusyuvarlak yaymak manasını da taşır. Bu kelimenin bütün türevlerinde bir yuvarlaklık anlamı vardır : Udhiyye ve Udhuvve, deve kuşunun yumurtlama yeridir. Dahv : yuvarlak taş ve ceviz atmaktır. Aynı kökten türiyen midhat : bir oyundur. Yumurta gibi yuvarlak taşlar alınır. Bu taşların hacminde bir çukur eşilir. Taşı çukura düşüren kazanır, düşüremiyen kaybeder. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin de bu oyunu oynamışlardır.
* Görülüyor ki, kelimenin esasında bir yuvarlaklık, küresellik vardır. O halde «Va'l-arada ba'da zalike dahaha» ayeti, «ardından arzı yusyuvarlak yaydı, düzenledi» şeklinde anlaşılmalıdır, Arzın küreselliğini ifade eden ayet yalnız bundan ibaret değildir. Birkaç yerde bu hususa işaret edilmiştir (Dr. Süleyman ATEŞ)
***
***
***
* İlk yaratılışı yapan, sondaki hedefleri belirleyen kim ise; ilk yaratılış anında eş güçleri ortaya çıkartan, son hedeflere varıncaya kadar bu eşleri bir “birlik” içinde çalıştıran kimse de O’dur. İbret almaya, aklını çalıştırmaya niyeti olanlar için Allah’ın evrende koyduğu deliller ortadadır.
*** “ Sizi eşler hâlinde yarattık. Sizi çift çift (erkek dişi olarak) yarattık. Ayrıca, sizi ve diğer varlıkları, birbiriyle uyumlu, birbirini tamamlayan çiftler hâlinde yarattık. Sizi çift çift yarattık. ” ( Zariyat Suresi , 49)
***
***
***
***
*** “İki denizi birbirlerine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.” (Rahman Suresi 19-20)
***
***
***
***
***
*** Çıplak gözle Evren'in yörüngelerle dolu olduğunu anlamak mümkün değildir. Güneş'in her gün doğup batması, Ay'ın şekil değiştirmesine karşılık, gökyüzündeki yıldızlar, değişmeyen Evren izlenimini güçlü bir şekilde vermektedir. Geceleyin gökyüzüne baktığımızda dakikada binlerce kilometre hızla hareket eden yıldızlar bile bize hiç hareket etmiyorlarmış gibi gözükür. Evren'de bilinen tüm yıldızların, tüm cisimlerin hareket ettiği, ayetin ifade ettiği şekilde Evren'in yörüngelerle dolu olduğu teleskopun bulunması ve bilimdeki gelişmeler sayesinde anlaşılmıştır.
** Ne Güneş Ay'a yetişip çarpar, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. (Yasin: 40)
** Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ile ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gidiyor. (Lokman:29)
***
***
***
***
*** Biz Dâvûd'a tarafımızdan büyük bir lutufta bulunduk: “Ey dağlar! Onunla beraber tesbih edin. Ey kuşlar, siz de!” buyurduk. Demiri onun için yumuşattık. ( Sebe Suresi’nin 10. ayeti)
*** Müfessirler bu ayetin tefsirini yaparken şöyle demişlerdir: Hz. Davud demiri ateşte ısıtmadan ve çekiçle vurmadan ip gibi eline dolardı. Çünkü onun sahip olduğu kuvvetten dolayı, demir elinde mum gibi, hamur gibi yumuşardı.
***
***
***
***
*** Kur’an-ı Kerim’de yerkürenin çalkalanmadan yerinde durabilmesi için yeryüzüne çakılan kazıklar olarak nitelenen dağların birer denge unsuru olarak yaratıldıkları bildirilmektedir. Birer denge unsuru olmakla birlikte dağlar, doğal su depoları işlevini görmeleri, içlerinde birçok doğal zenginlik barındırmaları nedeniyle insan yaşamına maddi anlamda da değer katmış, önemli bir role sahip olmuşlardır. Taşıdıkları manevi değerle de dağlar dinler tarihinde de önemli bir fonksiyona sahiptir. Birçok dini gelenekte kutsalın merkezi kabul edilen dağlar, vahyin indiği mistik mekânlardır. Ayrıca tanrının tecelli ettiği ilahi güçle donatılmış yerler olarak görülmektedirler.
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
***
** Zamanın göreceliği konusu günümüzde ispatlanmış bilimsel bir gerçektir. Ancak bu gerçek, yüzyılın başlarında Einstein'ın görecelik kuramı ile ortaya çıkmıştır. O döneme dek insanlar zamanın göreceli bir kavram olduğunu, ortama göre değişkenlik gösterebileceğini bilmiyorlardı. Ama büyük bilim adamı Albert Einstein, görecelik kuramı ile bu gerçeği açık olarak ispatladı. Zamanın, kütleye ve hıza bağımlı bir kavram olduğunu ortaya koydu. İnsanlık tarihi boyunca hiç kimse bu konuyu açıkça dile getirmemişti.
** Meâric suresi, 4. âyet: “Melekler ve Rûh (Cebrail) oraya, miktarı elli bin sene olan bir günde çıkarlar.” ifadelerine gelince, öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bu âyetlerde zamanın izafiliğine (göreli olduğuna) işâret edilmektedir.
** Meâric suresindeki âyet , kâinatta bir günü elli bin gün olan uzay ve zaman boyutlarının varlığına işâret edildiği gibi, âyet meleklerin göklerde katettikleri mesafelerle de ilgili olup, elli bin yıllık uzun mesafeyi bir günde katettiklerini bildirmekte, meleklerin süratine ve Allah’ın mülkünün genişliğine işaret etmektedir.
***
***
***
***
***
***
***